Osmanlı dizilerindeki kadın temsili ne kadar gerçekçi?

“`html

Osmanlı Kadınlarının Temsili: Tarih ve Televizyon Dizi İlişkisi

Türkiye’de son yıllarda Osmanlı tarihi konulu televizyon dizilerine olan ilgi giderek artmaktadır.

Bu diziler arasında, Osmanlı’nın kuruluşunu işleyen Diriliş Ertuğrul ve Kuruluş Osman; Kanuni Sultan Süleyman döneminde geçen Muhteşem Yüzyıl ve Kösem Sultan; Osmanlı’nın son dönemlerini ele alan Payitaht: Abdülhamid ve Şakir Paşa Ailesi gibi yapımlar dikkat çekmektedir.

Dizilerin izleyicide tarih merakı uyandırdığı biliniyor. Bu bağlamda, dizilerdeki kadın karakterlerin tarihi gerçeklerle ne ölçüde örtüştüğü ise merak konusu.

Televizyon yapımlarında genellikle güçlü, ailelerine bağlı ya da zaman zaman entrikalara başvuran “Osmanlı kadını” tasviri gerçekte nasıl bir boyuta sahipti? İşte bu sorunun yanıtı önemli bir tartışma konusudur.


1890’da bir Türk kadınının portresi (Sebah & Joaillier stüdyosu)

BBC Türkçe ile görüşen tarihçiler, Osmanlı’nın kuruluşundan Cumhuriyet’in ilanına kadar kadınların toplumsal rollerinin ve görünürlüklerinin zamanla değiştiğine dikkat çekiyor.

Kırsal kesimdeki kadınlar, günlük yaşamda aktif roller üstlenirken, şehir hayatındaki kadınların toplumsal görünürlüğü ise yüzyıllar içinde dönüşüme uğramıştır.

Toplumsal cinsiyet konusundaki çalışmalarıyla bilinen Prof. Fatmagül Berktay, erken Osmanlı döneminde ve 19. yüzyılda kadınların siyasette, ekonomide ve sosyal hayatta etkili olduklarını vurguluyor.

Kadınlar savaşçı mıydı?

Akademisyenler Selinay Yılmazer ile Ozan Aşık, Diriliş Ertuğrul dizisinde kadınların tasvirine yönelik bir analizde, bu kadınları “güçlü”, “korkusuz”, “savaşçı” ve “ailesine bağlı” olarak tanımlıyorlar.

Peki, Osmanlı’nın kuruluş dönemlerinde kadınlar gerçekten savaşlara katılıyor, kılıç kullanıyor ve ata biniyor muydu?

Tarihçiler, bu dizilere esin kaynağı olan kadın figürlerinin toplum içindeki rollerinin abartıldığını, ancak bazı gerçeklik paylarının bulunduğunu ifade ediyorlar.

Anadolu Üniversitesi’nden tarihçi Prof. Dr. Haşim Şahin, Osmanlı’nın kuruluşu ve öncesinde kadının önemli bir rolü olduğuna dikkat çekerek, “Erkek neyse, kadın da odur” ifadesini kullanıyor.

Prof. Şahin, bu duruma dair kanıtların Dede Korkut hikâyelerinde açıkça görüldüğünü, ayrıca 13. ve 15. yüzyıl seyyahlarının bu kadınların aktif rollerine ilişkin bilgileri dikkatli bir şekilde aktardığını belirtiyor.

Ancak bu dönemde dizilerdeki gibi savaşçı kadın imgelerine pek rastlanmadığını kaydediyor. Prof. Şahin, kadınların çoğunlukla savunma savaşlarında yer aldığını, ancak kuruluş döneminde daha çok fetih savaşlarının yapıldığını ifade ediyor.

Nilüfer Hatun’un Rolü

Osmanlı’nın ilk dönemlerinde üst sınıftan kadınlar, sosyal ve siyasi hayatın içinde görünürlerdi.

Prof. Şahin, ikinci Osmanlı padişahı Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun ile ilgili olarak, 1330’larda onu bizzat gören İbn Battuta’nın şu sözlerini aktarıyor:

“Gittiğimde Sultan Orhan, Bursa Sultanı’ydı. Sürekli sefere çıkıyordu. İznik’e geldiğimde orada Nilüfer Hatun vardı ve şehri o yönetiyordu.”

Bu bağlamda, Türk tarihinde kadın hükümdar örnekleri de bulunmaktadır; Saltuklu Melikesi Mama Hatun gibi isimler tarihsel kaynaklarda geçmektedir.

Osmanlı Sarayındaki Harem

Yıldırım Bayezid döneminden itibaren Osmanlı’da özgür kadınlarla evlenme geleneği, haremlerle evlenme sistemine dönüşmüştür.

Prof. Şahin, bu değişimin ardından saraydaki kadınların kapalı bir yaşam sürmeye başladığını ve Valide Sultan tarafından yönetilen Harem’in kendine özgü kuralları olduğunu belirtiyor.

Harem hakkında pek çok anlatım bulunsa da, tarihçiler bu kapalı yaşam tarzının doğruluğunun belirlenmesinin zor olduğunu ifade ediyorlar.


1720’lerde haremde kahve içen kadınlar (Jean-Baptiste Vanmour tablosu)

Rumeli Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Burcu Belli, Osmanlı’da, tıpkı dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi, devletle ilgili kayıtların tutulduğunu, bu sebeple kadınlara dair bilgilerin kısıtlı olduğunu belirtiyor.

Aynı zamanda, Osmanlı sarayında hükümdar eşinin, kız kardeşlerinin ve kızlarının siyasette etkin olduğu bilinmektedir

Ek olarak, saray kadınlarının çeşitli hayır işleri ve inşaat projeleriyle de tanındığı vurgulanıyor.

Sakarya köklü camiler ve hayır kurumları gibi yapılar, bu kadınların tarih sahnesinde kendilerini göstermeleri için bir fırsat yaratmıştır.


1720’lerde bir Türk kadını (Jean Baptiste Vanmour tablosu)

Türkiye’deki popüler tarih dizileri genellikle haremdeki kadınları “entrikacı” olarak betimlemektedir.

Dr. Belli, “İmparatorluğun çökmesi kadınların yönetimle ilişkisiyle açıklanır. Hürrem ve Kösem gibi figürler entrikacı olarak adlandırılır, ancak gerçek şu ki kadınlar daima idarenin içindeydiler” şeklinde konuşuyor.

Kösem Sultan’ın, oğlu Sultan İbrahim tarafından saray dışına gönderildiği, ardından tekrar geri döndüğü de hatırlatılıyor.

Batı ile Karşılaştırma

Prof. Berktay, Osmanlı kadınlarının toplumsal hayatta beklenenden daha aktif olduklarını ifade ediyor.

“Batı’dakilerin aksine, Osmanlı’da kadınlar evlendikten sonra da hukuki olarak varlıklarını sürdürüyordu” diyen Berktay, kadınların mülk edinme haklarına sahip olduğunu ve alım satım yapabildiklerini aktarıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir